Başlıkta yer alan korkutucu ifadeler ve bir takım kısaltmalar! Benim yazılarımı okuyan arkadaşlarımın gene bilimsel, ağır bir yazı yazmış dediklerini duyar gibiyim. Ancak başlık sizi korkutmasın, hatta cesaretlendirsin zira şu andan itibaren eğer sabırla okumaya devam ederseniz, kendiniz, yakın çevreniz ve belki de insanlığın gelişimi için küçük gibi görünen ama bence büyük bir adım atacaksınız.
Transaksiyonel Analiz (TA) yaklaşımının yaratıcısı Eric Berne tarafından ortaya konan Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk (EYÇ) var oluş biçimleri, bana göre herkesin bilmesi gereken en temel bilgilerdendir. Davranış bilimlerine uzak olan kişiler için adı başlangıçta korkutucu gelse de aslında son derece kolay anlaşabilen bir yaklaşımdır.
Berne , TA'yı geliştirirken aslında eski fikirleri yeni bir yol ile ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymak için bunu yaptığını ifade etmiştir.Anlaşılır ve oldukça yalın bir kuram olmasına rağmen ironik olarak yaklaşımın adı, bizim gibi ana dili ingilizce olmayanlar ve buna uygun bir çeviri de yapılmadığı için” Transaksiyonel Analiz- TA” olarak kullanılmıştır.
Bu yazı aslında “Ben OK ’im, sen OK ’sin” isimli kitabın kısa bir özetidir. Konuyu tam anlamıyla anlamak için tüm kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Benim buradaki amacım konu için merak uyandırmak ve okuyucunun bunun arkasını getirmesi yani kitabın tamamını, bu konuyla ilgili diğer kaynakları okumasını sağlamaktır. Bu bakış açısı ile ayrı 3 yazı ile bu amacımı gerçekleştirmeye çalışacağım.
Bu yazının kaynağı olan kitabın yazarı Thomas A.Harris, kitabın amacını şöyle tanımlanmıştır:
Bu kitabın amacı sadece yeni veri sunmak değil, aynı zamanda bugüne değin nasıl daha iyi yaşayacaklarını öğrenmiş insanların neden öğrendiklerinin yarısı kadar iyi yaşamadıkları sorusuna bir yanıt vermektir. İnsanlar, insan davranışı ile ilgili olarak uzmanların söylediklerini duymuş ve biliyor olabilirler ama bu bilgiler onlara biriktirdikleri duyguları, parçalanan evlilikleri ya da huysuz çocukları konusunda yardımcı olmaz… Eski sorunlara yeni cevaplar aradıklarında, kendilerine davranış dinamikleri konusunda yardımcı olacak derin ve basit bir şey bulamazlar. Gerçek ve yardımcı olacak bir bilgi var mıdır?”
Bu çerçevede Transaksiyonel Analiz’e (TA) giriş kapsamında yazdığı kitap ile Harris, basit, anlaşılabilir açıklamalar getirmekte ve özellikle beyin konusunda Dr.Penfield’in yaptığı çalışmalardan büyük ölçüde faydalanarak; Freud, Adler, Jung ve Berne’in çalışmaları ile yukarıdaki soruya özetle şu yanıtları vermektedir.
Bu çok önemli bilgiler çerçevesinde, “davranışların oluşumu bilimsel olarak nasıl açıklanabilir?” sorusu ele alındığında, psikoterapötik bilimlere yapılan en büyük eleştirilerden biri olan bilimsellikten uzak yaklaşımı için temel bilimsel bir birim olan, “transaksiyon” birimi tanımlanmıştır.
Eric Berne tarafından transaksiyon şu şekilde tanımlanmıştır:
“Sosyal ilişkinin birimi transaksiyon adını alır. İki veya daha fazla kişi birbirleri ile karşılaşırlarsa… Er ya da geç içlerinden biri konuşacak ya da diğerinin/diğerlerinin mevcudiyetine dair bir tanıma belirtisi gösterecektir. Buna transaksiyonel uyaran denir. Diğer kişi o zaman uyaran ile bir şekilde ilişkisi olan bir şey söyleyecek veya bir şey yapacaktır ki buna da transaksiyonel yanıt denir.”
Dolayısıyla TA, bu bir tek transaksiyonu inceleme metodudur.
İçinde “Senin için bir şey yapıyorum ve sen de bana bunun karşılığında bir şey yapıyorsun” u içeren ve çoklu doğası olan bireyin, hangi parçasının “geleceğini” belirleyen transaksiyondur. Burada çoklu doğadan kasıt “Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuktur”.
Berne, TA Kuramını ilk ortaya attığında insanlar üzerinde yaptığı gözlemler ve ani değişimlerden çok etkilenmiştir. Örneğin; oyuncağını çalıştıramayan küçük bir erkek çocuğunun gözyaşlarına boğulmasında, telefonun en sonunda çalması ile gamlı yüzü bir anda coşku ile dolan ergen kızda, iş yaşamında aldığı bir başarısızlık haberi sonucuna yüzü sararan ve titremeye başlayan bir iş adamında, oğlu ile anlaşamayınca yüzü taşlaşan baba da…Bu değişimi yaşayan insanlar kemik ve kas yapısı, deri ve giysiler anlamında aynı kişilerdir.
Peki, içeride değişen nedir? Değişim nereden başlayıp, nereye kadar gitmektedir?
İşte Eric Berne’i TA’ının ilk dönemlerinde büyüleyen sorular bunlardır.
Aslında yukarıda geçen örneklerdeki durumlar, günlük yaşamda her an gözlemlediğimiz, tanık olduğumuz durumlardır. Bu durumlar bir durumdan diğerine değişim gösteren tavır, görünüm, kelimeler ve jestlerle belirgindir.
Bir iş günü içinde son derece önemli toplantılara giden ve rasyonel kararla veren bir iş adamı, çocuğu için okulundan gelen bir telefona birden sinirlenebilir, eski bir arkadaşı aradığında kahkahalarla bir çocuk gibi rahatça gülebilir.
Yukarıdaki vakaya bakıldığında duyguların hâkim olduğu küçük bir çocuk, kendini haklı/üstün gören ebeveyn ve bir de yetişkin mantıklı bir iş adamı.
Sürekli yapılan gözlemler sonucunda bu üç durumun insanlarda var olduğu varsayımını desteklenmiştir. Sanki her insanda, üç yaşında olduğu zamanki küçük insanın aynısı vardı.
Kişi kendi içinde kendi anne-babasının/ebeveynlerini de barındırıyordu. Bunlar, hayatın ilk beş yılında yaşanan en anlamlı içsel ve dışsal olayların beyindeki kayıtlarıdır. Bu ikisinden farklı olarak üçüncü bir durum daha vardır. İlk ikisi, yani Ebeveyn ve Çocuk, üçüncüsü ise Yetişkin adını alır.
Bu varoluş halleri rol değil, psikolojik gerçek(likler)dir. Berne’nin, “Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk kavramları; Süperego, Ego ve İd gibi kavramlar değildir… fenomenolojik gerçeklerdir.”
Gelin şimdi bu varoluş hallerine biraz daha yakından bakalım.
Ebeveyn
Ebeveyn; insanın kabaca ilk beş yılı olarak kabul edilen erken yaşlarında, sorgulanmadan kabul edilen, dayatılmış dış olayların beyindeki muazzam bir koleksiyonudur.
Her insan için Ebeveyn özeldir ve kişiye özgü bu erken yaşantıların hepsi, Ebeveyn ’deki veri olarak içselleştirilir ve düzenlenip kurgulanmadan/yorumlanmadan doğrudan kaydedilir.
Ebeveyn ‘deki veri doğrudan doğruya düzenleme yapılmaksızın alınır ve kaydedilir. Küçük çocuğun durumu, bağımlılığı ve kelimeler ile anlam yaratabilme becerisinden yoksun oluşu çocuk için, düzeltme yapmak, açıklamak veya değişiklik yapmayı olanaksız hale getirir. Bu nedenle, eğer anne-baba saldırgan ve sürekli olarak birbirileri ile kavga ediyorsa, bir kavga çocuk tarafından, hayatta kalabilmek için bağımlı olduğu ki insanın birbirini yok etmek üzere olduğu algısı ile dehşet/terör olarak kayda girecektir. Bu kayda babanın işinin batağa sürüklendiği için sarhoş olduğu için veya annenin yeniden hamile olduğunu öğrendiği için ödü patladığını eklemek mümkün değildir.
Ebeveyn ’de çocuğun anne-babasından yaşamı boyunca duyduğu gördüğü tüm uyarılar, kurallar ve kanunlar kaydedilir.
Burada dikkat çekici nokta, bu kuralların mantıklı etiğin ışığında iyi ya da kötü olması değil, tümüyle Çocuk için güvenlik kaynağından geldiği gibi kaydedilmesidir. Çocukluk döneminde bu kayıt kesindir. İnsan bunları silemez. Bu kayıtla hayat boyunca da yeniden oynatılmaya hazırdır.
Ebeveyn ’in bir başka karakteristiği ise istikrarsızlığın sadakatle kaydedilmesidir. Ebeveyn bir şey söyler, başka şey yapar. Anne-Baba “Yalan söyleme” der ve yalan söyler. Dini kurallara uyulmasını söyler ama ona göre yaşamaz. Çocuk için bu istikrarsızlığı sorgulamak güvenli değildir, dolaysıyla kafası karışır. Bu veri kafa karışıklığına ve korkuya neden olduğu için çocuk, kaydı durdurarak kendini korur.
Ebeveynlik ağırlıklı olarak çocuğun annesi ile babası arasında ve çocuk ile ebeveynleri arasında geçen transaksiyonların kayıtları olarak düşünülür. Ebeveyn kayıtlarını, stereofonik ses kayıtları gibi düşünmek mümkündür. İki adet ses kaydı beraber çalındıklarında ahenkli iseler çok güzel etki bırakırlar. Eğer ahenkli değillerse etki tatsızdır. Kayıt kenara konup çok az oynatılır ya da hiç oynatılmaz.
Yukarıda Harris tarafından verilen özellikler ne kadar önemli değil mi? Çocuk ’da kişiliğin nasıl oluştuğuna ve Ebeveynlerin ne kadar dikkatli olması gerektiğine ilişkin inanılmaz derecede önemli bilgiler vermekte. Çünkü Ebeveyn verisinin büyük kısmı insanın şimdiki yaşamında “Nasıl yapmalı” sorusunun yanıtı niteliğindedir.
Kurduğumuz iletişimlerde her insanın beyninde yaşama dair binlerce kural kaydı olduğunu kavradığımız zaman Ebeveyn’ in nedenli muazzam bir veri deposu olduğunu ve bizim için değerini anlarız.
Ebeveyn verisinin bir yük veya bir nimet olması bugüne uygunluğuna, Yetişkin tarafından güncelleştirilip güncelleştirilmediğine bağlıdır.
Ebeveyn verisi için fiziksel ebeveynlerden başka televizyon, akranlar ya da otorite figürleri ile deneyimlenenlerde Ebeveyn “kasetine” kaydedilir.
Çocuk
Dış olaylar yukarıda Ebeveyn olarak tanımlanan veri bakasına kaydolurken aynı anda bir başka kayıt daha yapılmaktadır. Küçük çocuğun görüp duyduğu şeylere verdiği yanıtlardan oluşan iç olayların kaydı yapılmaktadır. Dolayısıyla görülen, duyulan, hissedilen ve de anlaşılan veriyi Çocuk olarak adlandırılır. Küçük çocuğun yaşamının ilk deneyimlerinde sözcük dağarcığı olmadığı için tepkilerinin çoğu duygulardır. Bu nedenle eğer bir insan duygularının esiri olmuşsa Çocuk idareyi teslim almıştır. Öfke aklımıza galip gelince komuta Çocuk’tadır. Bununla beraber Çocuk ‘ta aydınlık bir taraf da vardır. Çocuk ‘ta aynı zamanda engin bir olumlu veri denizi de bulunmaktadır. Yaratıcılık, merak, keşif ve öğrenme arzusu, deneyimlemek, dokunmak ve hissetmek dürtüsü ve ilk keşiflerin yaşattığı o saf duygular Çocuk ’ta yer almaktadır. Harris, çocuk beş yaşına gelinceye kadar duyguları o denli yoğun bir şekilde hisseder ki der, bu yaştan sonra o güne dek hissettiği duyguların dışında bir duygu hissedileceğini hayal etmek zordur. Harris, pek çok psikanalitik teoriye ve kendi gözlemlerine göre bu doğru olduğunu ifade etmektedir. Peki o zaman çocukluktan silinemez Ebeveyn ve Çocuk kayıtları ile çıkıyorsak değişebilmek için umudumuz nedir? Geçmişin pençesinden nasıl sıyrılabiliriz?
Gelin şimdi Yetişkin’ e bakalım.
Yetişkin
On ay civarında çocukta, son derece dikkat çekici şeyler olmaya başlar. O güne değin yaşamı, çevrenin talep ve uyaranlarına karşı düşünmeden ve çaresizce verdiği tepkilerden oluşmuştur. Bir Ebeveyn ve Çocuk ‘u vardır. Kendine çizebileceği bir yön, yaşamı ve göğüsleyebilmek için hareket kabiliyeti yoktur. Onuncu aydan sonra çocuk sahip olamadığı tepkileri seçmek veya çevresini idare etmek için artık manevralar yapabilmektedir.
On aylık çocuk kendi bilinci ile kendine has düşüncesinin ürünü olan bir şeyler yapabildiğini keşfeder. Bu kendini gerçekleştirme denemeleri Yetişkin ’in başlangıcıdır. Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi Yetişkin verisi, çocuğun Ebeveyn ’deki “öğrenilmiş yaşam kavramı” ve Çocuk ‘undaki “hissedilen yaşam kavramının” dışında kendi becerisi ile öğrenebileceği hayata dair kendi bulacaklarıdır. Yetişkin veri toplayıp işlemden geçirerek yaşam hakkında “düşünülen kavramlar” geliştirir.
Yetişkin ‘in önemli bir işlevi; Ebeveyn ’deki veriyi incelemek, doğru olup olmadığına ve bugüne uygun olup olmadığına, uygulanıp uygulanamayacağına bakmak sonra kabul veya reddetmektir. Ebeveyn komutlarının temelinde gerçeklik varsa, çocuk, kendi Yetişkin ’i aracılığı ile bütünlüğü idrak eder. Sokakta birine araba çaptığı gören çocuk, demek ki Ebeveyn ’in sokaktaki arabalar tehlikeli olabilirmiş verisinin güvenilir olduğunu anlar. Test ettiği şeyler teste tabi kalır. Deney yaptığı ve incelediği veriler giderek inanabileceği “sabitler” haline gelir.
Yetişkin, aynı biçimde Çocuk verisini de inceleyip hangi duyguların ifade edilmesinin güvenli olduğunu inceler. Örneğin toplumumuz için erkek çocuklardaki “ağlamak” duygusunun güvenilir bir veri olmadığı büyük ölçüde bu dönem içinde Yetişkin ’inin test ettiği ve sonrasında pek çok erkek çocuk için bir sabit haline geldiği bir durumdur.
Yetişkin ‘in bir başka işlevi olasılık hesabı yapmaktır. Küçük çocukta bu işlev yavaş gelişir. Çoğunluğumuz için yaşamımız boyunca bu işlevi yerine getirmek kolay olmamaktadır. Küçük çocuk, ya ıspanak yersin ya da dondurmandan vazgeçersin gibi sürekli tatsız olasılıklarla yüzleşmektedir. Bu da olasılıkları incelemek için pek teşvik edici değildir. İncelenmeyen olasılıklar, transaksiyonlar başarısızlıklarımızın altında yatında sebeplerdir.
Bilinçli çaba gösterirsek olasılık hesaplamasında kapasitemizi yükseltebiliriz. Tıpkı bedendeki bir kas gibi Yetişkin büyümesini ve etkinliğini alıştırma yaparak ve edindiklerini kullanıma sokarak ilerletir. Olasılık hesaplamasıyla, eğer Yetişkin olumsuzluk olasılığına hazırlıklı olursa, olumsuz bir durumla karşılaştığında hazırlıklı olacaktır.
Yetişkin, ancak uygun olmayan duygulara yenik düştüğünde, yoğun stres altında olduğunda çalışmayabilir.
TA, Tedavi gruplarının yapılan konuşma dilinde bazı vurucu cümleler kullanılır. Duyguları ele geçiren bir üye olduğunda örneğin “Neden Yetişkin ’inde kalmıyorsun*” diye sorulur.
Bir başka örnek yaklaşım: “Orijinal transaksiyon neydi?” sorusunu sormaktır. Bu cümle bugün gelen sinyalin o anda yarattığı sıkıntı ile orijinal trasnaksiyonun küçük çocukta yarattığı sıkıntı arasındaki benzerliğin incelenmesi için kullanılır.
Yetişkin’ in işi, sürekli olarak eski veriyi incelemek, veriyi onaylamak ya da reddetmek ve gelecek kullanım için yinelemektir. Eğer bu iş sakin sakin yürüyorsa ve öğretilen ve gerçek olan arasında nispeten çatışma çıkmıyorsa, bilgisayar ( yani zihnimiz) yeni ve önemli bir iş için özgürdür, yaratıcıdır: Yaratıcılık Çocuk ‘un olduğu kadar Yetişkin ‘in de merakından doğar. Çocuk “isterdim ki” der, Yetişkin ise “yani nasıl?” sorusunun malzemesini getirir. Yaratıcılığın olmazsa olmazı bilgisayar zamanıdır. Eğer bilgisayar eski işlerden dolayı kargaşa içinde ise yeni iş için çok az zamanı vardır. Birçok hesap görüldükten sonra, Ebeveyn talimatlarından birçoğu otomatik hale gelir ve böylece bilgisayar yaratıcılık için özgürleşir. Günlük transaksiyonlarımızın çoğu otomatiktir. Örneğin, zorunlu istikamet işaretini gördüğümüz zaman otomatik olarak işarete uyarız. Bilgisayarımızı uzun yol mühendisliği, trafik kazalarındaki ölüm oranı veya işaretlerin nasıl boyandığı hakkında uzun uzun meşgul etmeyiz. Her kararımız için ebeveynlerimiz tarafından tedarik edilen veri olmadan eşelenirsek, bilgisayarımız yaratıcılık sürecine ayıracak zamanı bulamaz.
Takip eden yazıda bu üç var oluş durumunun kullanıldığı dört yaşam pozisyonu yer alacaktır.
Yararlanılan Kaynak:
Thomas Harris, BEN OK'İM - SEN OK'SİN, Okuyan Us, 2012