Kendimizle kıyasladığımızda nicel büyüklük açısından içinde yaşadığımız evrenimize göre bir toz zerresi kadar küçüğüz. Bu açıdan bakıldığında koca bir boşluk içinde aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi minik bir mavi noktayız (Normal ölçeklerde bunu yapsak mavi noktayı göremezdik).
Şimdi bu bilgiyi ters düz edelim. Küçük mavi toz zerresinin ‘sen’, siyah noktanın da ‘evren’ olduğunu düşünelim. Yani aslında her insanın bir evren, evreninde insanın yarattığı bir çevre.
Günümüz düşünürlerinden ve oldukça ilginç fikirleri olan Jed McKenna, yukarıdaki bu iki modeli C-Rex (Consciousness is King – Bilinç Kraldır) ve U –Rex (Universe is King – Evren Kraldır) olarak tanımlıyor. Ünlü bilim adamı Carl Sagan, Evren sensin diyor. Peki ne demek bunlar? Yani evren sensin denildiğinde tam olarak ne denmek isteniyor? İnsan biyolojik, psikolojik ve toplumsal bir canlıdır. Bir çevre içinde doğar, seçemediğimiz bir ebeveyn ya da birileri tarafından büyütülür, eğitilir. Davranış bilimcilere göre 5-6 yaşından sonra gelişmeye başlayan mantık süzgeci ile neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendi mantık süzgeci ve ihtiyaçları ile değerlendirmeye başlar. Başkalarına bağımlı olarak sürdürdüğü fiziksel bağımlılıktan kurtulma ve sosyalleşme süreci ile biyolojik durumu ve toplumsal etkileşimlerin sonucu olarak da gelişen psikolojik süreçler ile giderek kendi evrenini yaratmaya başlar. İşte bu gelişimin bir kere farkına vardığımızda yani psikolojik süreçlerin ve algı dünyamızın kendi gerçeklerimizi şekillendirme başladığını fark ettiğimizde kendi evrenimizi şekillendirebiliriz. İşte o zaman fiziksel gerçeklik olan U-Rex yerine psikolojik gerçekliğin şekillendirdiği C-Rex yani “Evren Sensin” modeli devreye girer. U-Rex modeli, Büyük Patlama (Big Bang) kuramına göre tekillikten, çok yoğun bir enerji halinden, kolay anlaşılsın diye büyük patlama olarak ifade edilmiş bir patlama ve sonrasında simetrinin kırılarak, higgs boznunun yani maddenin ortaya çıkararak evrenin adeta bir balon gibi şişerek günümüze kadar yaklaşık 13.72 milyar yıl sonrasında şu anda bu yazıyı yazan benim gibi organik ve organik olmayan bildiğimiz maddeleri ile oluşturmuştur. Ki bu bildiğimiz maddeler evrenin sadece %5 civarını oluşturmakta. Geriye kalan kabaca %95’i karanlık madde ve karanlık enerji adı altında neredeyse hiçbir fikrimizin olmadığı şeylerle dolu.
Belki de benzer şey aynı Evren’in başlangıcında olduğu gibi her birimiz içinde oluyor. Yani son derece özel biri olarak doğuyoruz, büyüyoruz, gelişiyoruz ve ölüyoruz. Yani Evren’in tekillikten büyük patlama ile oluşması gibi biz de Dünya’ya geliyor, önce çoğu insan için aile gibi ufak bir çevre, daha sonra okul, iş, sosyal çevre ve giderek kendi yarattığı bir İçsel Dünya’nın şekillendirdiği çevre. Yani aynı yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi tekillik, madde, toz bulutları, yıldızlar, galaksiler, yaşam… Termodinamiğin ikinci yasasına göre tüm bu olan bitenler için Entropi söz konusu. Yani her şey düzenden düzensizliğe gitme eğiliminde. Birinci yasa yani Enerjinin Korunumu yasası ise bize şunu söylüyor, enerji, yoktan var edilemez; var olan enerji de yok edilemez; sadece bir şekilden diğerine dönüşür. Şu ana kadar anlayabildiğimiz şeyleri açıklayan kuramlar doğrultusunda ve kuantum dünyasının yarattığı belirsizlikler ile bunları birleştirdiğimizde ve sezgi/hayal gücümü de katarak yorumladığım da sanırım şu sonuca varabiliriz: Belirli kanunlarla işleyen ancak bir noktadan sonra insanın kendi hür iradesi ile yapacağı seçimlerle yaşadığımız bu deneyimi yani hayatımızı etkileyebiliriz. Düzenden düzensizliğe gitmeye meyilli olan içinde yaşadığımız sistem içindeki entropiyi bir şekilde tekrar sisteme geri döndürerek dengede kalmayı başarabiliriz. Bunun için benim önerdiğim model psikolojik süreçlerimizin farkına vararak ve bunları etkileyerek biyolojik ve toplumsal süreçlerimizi gözden geçirmek. Bunun için de önce evrenin başlangıcındaki tekillik gibi boş bir kağıda önce “sen”i ifade eden bir nokta koymak. Sonra da bir çember çizmek. Hadi başlayalım: Bu çemberin oluşması sadece sen olduğunda mümkün olduğu için önce boş bir kağıt al ve kağıdın ortasına seni temsil eden bir işaret koy.
Önce biyolojik gerçeklerden durumdan başlayalım. Bu mavi noktanın canlı ve sağlıklı kalabilmesi için ona iyi bakmak zorundasın. Yani;
dikkat etmek zorundasın. Bunları sağlamadığın takdirde bu evren hızla çökecektir. Bunların nasıl yapılacağı ayrı bir konu. Ama inan bunları kavradıktan sonra çok kolay. Devam edelim modelimize… Kuantum kuramına göre gözlemci olmadan gözlemlenen de yoktur. Gözlem başladığı andan itibarende gözlemlenen şeyin yerini ve momentumunu aynı anda göremeyiz. Buna göre ancak gözlemleme başladığı anda yani fark ettiğin şeyleri görmeye başlayacaksın. Bu da neyi gözlemlediğini seçersen senin şekillendireceğin bir çevre oluşmaya başlayacaktır anlamına gelmektedir. O zaman şimdi bu çevrenin/ evrenin içinde kimlerin olması gerektiğini önce zihinsel olarak gözlemlemeye başlayalım. Bu, onları fiziksel olarak da görmeye başlamamızı sağlayacaktır. Yani bir anlamda toplumsal sınırlarımızı çizelim. İşte bu noktada etrafına çizeceğin çemberin içine kimin ya da nelerin olmasını istiyorsan onları koy. Bu artık senin yarattığın bir evren içinde kimin olmasını istiyorsan onlar olsun ve ihtiyacın olmayan sana katkı sağlamayan, seni üzen her şeyi dışarı çıkar. İstemediğin şeyleri hem gözlemleyip, hem de orada olmasını istememezlik yapamazsın. Yani Yeni Türkü grubu şarkısında olduğu gibi ya çemberin dışındasındır ya da içinde.
İçerisi ve dışarısı arasındaki sınır, seçici geçirgen olursa bu aslında her şeyin değişebileceği yani dinamik bir çevre anlamına gelecektir. Dengede kalabilmek için de şu çok temel prensipler yardımcı olacaktır:
Bazen ne rüya ne gerçek ayırt etmek gerçekten güç olabilir. Olasılıklar her zaman olacaktır. Hayatı kontrol etmek gibi bir şey söz konusu değil. Ancak etkilemeye çalışarak belki daha özgür olabiliriz.
Tavsiye Edilen Kaynaklar: