Akıl Tutulmaları: Sağlıklı Düşünme Yolundaki Engellerimiz
paylaş

Biz insanoğlu, avcı toplayıcı zamanlarımızı bırakalı çok uzun zaman olmasına rağmen, zaman zaman hala o dönemin düşünme biçimlerine göre karar alıyoruz. Yani giydiğimiz takım elbise ya da döpiyes takımların kimi zaman fiziksel görünümümüzü değiştirmekten başka bir şeye yaramadığını görüyorum.

Ne oluyor peki de bu ilkel hayatta kalma güdülerimiz devreye giriyor?

Sanırım bu sorunun cevabı insan beyni üzerine yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bulgular temel alınarak açıklanabilir.
Beyin Yapısı

Yukarıdaki şekilde görülen “sürüngen beyin”, evimizin içinde otururken dışarıdan gelen bilmediğimiz bir sese karşı, gösterdiğimiz irkilme davranışında bulunmamıza neden olan beyin bölümümüz.  Bu sayede aslında bugünlere geldik ve diğer canlılar arasından sıyrıldık. Bir çalının arkasından gelen sesi duyduğumuzda düşünmeden kaçmaya başlayarak çoğu zaman belki de kendimiz koruduk.

Ancak beynimizin sadece bundan ibaret olduğu dönemler, 50’şer kişilik küçük gruplarla dolaştığımız ve çevrede çok daha az değişkenin olduğu zamanlardı.  Binlerce yıllık var olma serüvenimiz içinde birlikte yaşadığımız insan topluluğu sayısı arttıkça, hayvanları evcilleştirmeye ve iklim şartlarına karşı kendimizi koruyabilecek önlemler geliştirdikçe, sadece kaç ya da savaş değil,  duygularımızın da geliştiği “memeli beynimiz” evrilmeye başladı. Bu sayede birlikte yaşamak, şefkat göstermek, öfkelenmek gibi davranışlarımızı gösterdiğimiz duygusal repertuarımız giderek çeşitlenmeye başladı.

Ne zaman ki artık sadece içinde bulunduğumuz şartlara uyum sağlamak değil bunları da etkilemeye ve hatta yeniden tasarlamaya başladığımız dönemlere geldik artık “insan beyni” diyebileceğimiz geleceği tasarlayan, yaratıcı, kaç ya da savaş dışında seçenekleri üretebilen insanoğlu olmaya başladık.

İşte bu yaklaşık 10 milyon yıl önce başlayan evrilme süreci bizi bugünlere kadar getirdi.

Ancak bu şu anlama gelmemeli:

“Artık sürüngen beyin ve memeli beynimiz kullanmıyoruz. Yani bir tehlike karşısında sadece kaçmak ya da saldırmak gibi iki alternatifli bir davranış şeklimiz yok!”

Keşke yukarıdaki gibi bir açıklama doğru olsa! Karar verme davranışımız, maalesef hala tam olarak bu şekilde işlemiyor.

Dolaysıyla, şu anda tarihin 2 Temmuz 2013 olmasının hiçbir önemi bu anlamda olmayabiliyor. Hala düşünmeden hareket edebiliyor, bir tehdit karşısında güçlüysek karşı tarafı sindirmeye, zayıfsak sessiz kalmaya ya da kaçmaya devam ediyoruz.

Adına da “kriz yönetimi” dediğimiz süslü başlıklarla sözüm ona “insan beynini” kullanıyor gibi yapıp aslında gene milyonlarca yıl önceki sürüngen beynini devreye sokarak ilkel davranışlarda bulanabiliyoruz.

Oysa günümüz Dünya’sı artık 50 kişilik küçük gruplarla yaşadığımız farklı yerlerdeki olaylardan bir haber olarak yaşadığımız bir Dünya değil.  Artık herkes, he şeyden anından haberdar olabiliyor ve etkilenebiliyor.

Bunu anlamayanlar ise sürekli komplo teorilerine başvuruyorlar.

Belki gerçekten olan bitenlerin içinde bu tür şeyler de vardır ancak artık herkesin herkesi etkileyebildiği ve çok fazla değişkenin içinde yaşadığımız bir Dünya gerçekliğini kabul etmemiz gerekiyor.

İşte bu yüzden, gerçekten “insan beyni” daha fazla kullanmamız, ilkel beynimizin, bizi paralize etmesine izin vermemiz çok önemli.

Bunun için ne mi gerekli?

Bence, önce bu bilgi yani yukarıda yazdıklarımı bilmek son derece önemli bir gerek şart. Sonrası da bu farkındalığı kullanarak karşılaştığımız durumlarda, özellikle içinde bir problemli olanlarda şunlara dikkat etmek önemli diye düşünüyorum:

-        Karşılaştığımız problem nedir?

-        Neden bu problem gerçekleşti?

-        Yaşanan bu durumdan etkilenenler kimler?

-        Bu etkinin sonuçları neler?

-        Benim göremediğim ve anlayamadığım şeyler var mı bu durumda?

-        Neler yapılabilir?

-        Yapılacak olan şeylerin sonuçları nelerdir?

-        Bu sonuçlar içinde herkesin mutluluğunu sağlayacak olan en iyi çözümler nelerdir?

-        Vb.

Bu sorular çok daha çeşitlendirilebilir. Dikkat ederseniz bu şekilde düşünme biçimi,  hızlı karar almayı yavaşlatıyor. Bu yavaşlama gerekli de, zira bu soruları soruyor olmak ve cevapları değerlendirerek ilk anda aklınıza gelmeyen şeyleri fark etmeye dolayısıyla Sürüngen Beyin’nin tetiklediği kaç ya da savaş eylemi ve bunu yarattığı öfke ya da korkuyu baskı altında tutup daha rasyonel düşünmeye başlıyoruz.

Zira anında verilecek tepkiler bizi çok daha dar kapsamda ve az sayıda alternatifle baş başa bırakıyor ve özellikle ortaya çıkan alternatifler sadece kendimizi korumaya yönelik çözümler sunuyor.

Diyelim kontrol altında tutuyoruz yani serinkanlılığımızı koruyor, durumu anlamaya çalışıyor ve seçeneklerimiz bir bakıyoruz ancak bu seferde bu evrilme sürecindeki farklı düşünme tuzakları devreye giriyor ve bizleri hatalı kararlara sürükleyebiliyor.

Peki, günümüz insanın düştüğü bu düşünme tuzakları nelerdir?

Bu yazı ile aslında açıklamayacağım kadar çok sayıda düşünme tuzağı var. Bunlar hayatımızı kolaylaştırır yani hızlı karar almamıza yardımcı olur gibi görünseler de çoğu zaman hatalı kararlar vermemize neden oluyorlar.

Örneğin bunlardan bazıları olan “Her şeyin en iyisini BİZ biliriz – Grup düşüncesi”, “Bu ne yaman çelişki”, “Tetris Etkisi”, “Pygmalion Etkisi” gibi daha önce yazmıştım.

Takip eden yazılar da bunları yazmaya devam edeceğim.

 

Yararlanılan ve Tavsiye Edilen Kaynaklar:

  • Carl Sagan, Cennetin Ejderleri - İnsan Zekasının Evrimi Üzerine Düşünceler, Say Yayınları 1. Baskı, 2012
  • Rolf Dobeli, Hatasız Düşünme Sanatı, NTV Yayınları, !.Baskı, Mayıs 2013

 

Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenliği
GANDHI: Şiddetsiz Değişimin Öncüsü